Dernekler Çıkar Kapısı Değildir

Kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelen kimselerin meydana getirdiği topluluklar bulundukları coğrafyaya ve insanlarına özel fonlar oluşturarak katkıda bulunmalılar.

 Kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelen kimselerin meydana getirdiği topluluklar bulundukları coğrafyaya ve insanlarına özel fonlar oluşturarak katkıda bulunmalılar.
Biz Türk toplumu olarak sivil toplum kuruluşlarının faydalarını geç anladığımız gibi, kurmuş olduğumuz bu kurumları da etkin bir şekilde faaliyetlerini sürdüremiyoruz. Gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında olsun derneklerle ilgili sorunlar birbirine çok benzerlik göstermektedir.
Ancak günümüzde pek çok dernek, vakıf ve cemaatler bu kurumları adeta birer finans kapısı olarak görmektedirler. Ancak unutmayalım ki dernekler çıkar kapısı değildir! İnsanlarımız ve şehrimiz için bir araya gelip gönülden yardımını esirgemeyecek insanların ayakta tuttuğu özel bir kurumdur. Bu nedenle yardıma muhtaç insanların yardım kaynağı üzerinden o kirli ellerinizi çekin! Gözünüzü yardıma muhtaç insanların ekmeğine değil, devenin yemine dikin!
ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPMALI, HER ŞEYİ DEVLETTEN BEKLEMEMELİYİZ!
Her şeyi Devletten beklememeliyiz. Devletin sen, ben, biz diye bir ayrım yapmadığını gözeterek bizlerde bu ayrımı yapmamalı ve üzerimize düşeni hatta fazlasını yapmalıyız. Bizler STK lar olarak güç birliği içerisinde olmalıyız ve günlük popülist ve siyasi odaklı yaklaşımların ötesinde doğru söylem ortak payda da buluşmalıyız.
Herkese yetebilmek ve insanlarımız için bir şeyler yapabilmek adına kendi kendini finanse eden bir kaynak yaratmalı ya da güçlü sponsorlar bulmanın yollarını aramalıyız.
İşte bunun için her sivil toplum örgütü her dernek üzerine düşeni yapmalı ve hatırlarsanız “Deniz Yıldızı” hikayesi misali bir çok cana yeni hayat vermek ve bir çok canın sorunlarını giderip onların daha rahat yaşayabilmelerini sağlamak adına daha sağlam adımlar atmalıyız.
Günümüzde pek çok insan maddi imkansızlıkları ve bürokrasiye gücü yetmediğinden dolayı aşamıyor ve gerek düğünü gerek cenazesi gerekse hasta çocuğunu tedavi ettiremediğinden çaresizlik içinde kıvranıyor ve bu içine düştükleri çaresizlik o insanlarımıza her türlü olumsuz davranışları yaptırıyor. İşte bu nedenle onların çığlıklarına kulaklarımızı kapatmak yerine bir seste biz olmalı ve atılan çığlıkların yerini sükunete bırakmalıyız.
Öncelikle ilk hedef kitlemiz; bizden sonraki nesil ve gençler olmalıdır ve yaptığımız her girişimle onlara örnek olmalıyız. Sağlıklı bir kentin inşasını, ancak çocuklarımızı ve gençlerimizi eğiterek gerçekleştirebiliriz. Çocuklarımızın ve gençlerimizin sağlıklı bireyler olarak yetişmesi, onlara aşılayacağımız bilinç ve maddi ve manevi her türlü yardımlarımız ile mümkün hale gelir. Toplumsal geleceğimiz adına öncelikle bireylerimizde bu olumlu bilincin gelişmesi için çaba göstermeliyiz.
Bu aşamada ilk adımımız gençlerimize ve onların aldığı ya da alacağı eğitimlerine yönelik olmalıdır. Bir çok başarılı gencimizin istediği eğitimi alması için tüm imkanlarımızı seferber etmeliyiz. Onlar bizlerden ne görürlerse gelecek nesillere de aynısını uygularlar. O nedenle yapacağımız her adımda paylaşımın ve yardımın ne kadar önemli bir şey olduğunu da göstermiş olacağız.
Elbette dernekler üyelerin etkinliklere katılımını teşvik etmek için çok faydalı projeler üretmelidirler. Öncelikle hitap ettiğimiz toplumun sorunları tespit edilmeli ve o sorunlara göre çözümler üretilmeli. Bütün ümidimiz olan gençlerimizin sorunları önceliğimiz olmalıdır. Bu da eğitim demektir. Eğitim derken yalnızca sınıf geçme anlamında eğitim demekten bahsetmiyorum. Anadilimiz başta olmak üzere spor müzik, tarih, dinler tarihi, tiyatro ve halk oyunları ile beraber eğitim diyorum. Artık eskisi gibi imkansızlıklarla karşı karşıya değiliz.
Halen daha okuma yazma bilmeyen insanlarımız var. Bu oldukça önemli bir sorunumuzdur. Derneklerimiz, vakıflarımız, cem evlerimiz hatta cemaatlerimiz el ele verip halkımızın kültürel ve sosyal sorunlarını çözmelidirler.
Her derneğin eğitim ile ilgili mutlaka bir programı olmalıdır. Bütün dernekler Okul Aile Birliklerini ve üst kuruluşlarını her anlamda desteklemelidir. Gençlik kolları İlkokuldan üniversiteye kadar oluşturulmalıdır. Kadın kolları bütün derneklerde en çok görev alan kişilerdir. Mutlaka yönetim kurallarında da temsil edilmelidir. Bilindiği gibi eğitim amaçlı derneklere belediyeler ve vakıflar her konuda öncelik tanımaktadırlar.
Ayrıca derneklerin bütün işleyişleri günümüzün ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmelidir. Yakın çevrede bulunan dernekler ayda bir buluşmalı ve koordinasyon kurmalıdır. Yıllık planlarını hazırlarken etkinlik tarihlerinin çakışmamasına dikkat etmeli ve birbirlerine destek vermelidirler.
Eğitim konusunda gençlerimizin ardından kadınlarımız ve yaşlılarımıza yönelik çalışmalarımız da olmalıdır. Çünkü biz yetişkinler arasında en çok desteğe ve yardım eline muhtaç kişiler kadınlarımız ve yaşlılarımızdır. Gerek kadınlarımızın maruz kaldığı şiddetler gerekse onların ekonomik sıkıntıları ve evlerinden atılmış olan yaşlılarımız için çözüm potansiyeli yüksek çalışmalar içine girmeliyiz. Ya bizler birer fon oluşturmalı ya da derneğin bulunduğu coğrafya da doğmuş ya da yaşamakta olan zenginlerimizin sponsor olmalarını sağlamalıyız.
Bildiğiniz üzere özellikle Malatya’ mızdan birçok siyasetçi, başarılı iş adamı ve sanatçılar çıkmıştır. Bizler stk ve saygın dernekler olarak bir şekilde onlarında dahil olacağı çalışmalar yaparsak ve çocuklarımız kadınlarımız ve yaşlılar için geliştirdiğimiz projeye kolaylıkla dahil olurlar. Böylece onlar kimlere yardımcı olduğunu bilirler bizlerde böylesine hayırlı ve güzel bir işten asla nemalanmadan ciddi bir hayır işine imzamızı atmış oluruz.
Her kurum ve kuruluşun, fon sağlamaktaki motivasyonu farklıdır ve bu motivasyon kurumun misyonuna, Türkiye’de ve dünyadaki gelişmelere göre değişim gösterebilir. Dolayısıyla, kurumların internet sitelerinden güncel bilgilere ulaşmak bu kaynaklara yönelirken tercih edilmesi gereken en güvenli yoldur. İnternet sitesindeki bilgilerin güncel olmaması durumda, kurumların iletişim için verilmiş e-posta adreslerinden güncel bilgiler talep edilebilir. Bir Sivil Toplum Kuruluşu için finansal sürdürülebilirliği sağlamak zorlu bir süreçtir. Ancak, aktif ve sistemli araştırma ve çalışma yolu ile STK’lara ve derneklere destek olacak kurum ve kuruluşlar bulmak mümkündür.
DERNEKLERİMİZİ SİYASETE ALET ETMEYİN!
Yaklaşan seçimler nedeni ile neredeyse pek çok parti her nedense seçim sürecinde derneklerin kapısını çalmaya başladı ve tek yaptıkları kendi istediklerini dernek üyelerine baskı yolu ile kabul ettirmeye çalışmak.
Dernekler siyasete alet olacak bir malzeme değildir ve bu girişimde bulunanları şiddetle kınıyorum. Dernekler sosyal yardım kuruluşlarıdır ve siyasete alet edilmek istenmesi kesinlikle etik değildir.
Normal zamanlarda kapılarını çalmadıkları hatta umursamadıkları dernekler için kıllarını kıpırdatmayan şahıslar şimdi ateşe düşmüş bir şekilde ve oldukça samimiyetsiz bir ifade ile vaatlerde bulunarak insan aldatmanın türlü yollarını hoplaya zıplaya denemektedirler.
Bizler dernek üyeleri olarak seçim sürecinde tüm siyasi partilere eşit uzaklıkta ve eşit yakınlıkta durmaya özen göstermekteyiz.
Derneklerimizde çeşitli partilere üye olan insanlar vardır. Seçim öncesi ve sonrası bu üyelere hiçbir siyasi baskı yapılmamaktadır. Herkesin düşüncesi, inancı ve savunduğu parti kendinedir. O nedenle bizler dernek üyeleri olarak kendi içimizde bile birbirimize baskı yapmaz iken dışarıdan birileri gelipte bizlere kendi fikirlerini empoze etmeye çalışmasın! Özellikle de seçim sürecinde dernek kapıları arşınlanmasın!
Herkes seçim zamanı kendi iradesiyle sandıkta oyunu verecektir. Onun içinde dernekleri ve üyelerini siyasete alet etmeyin! Bizler tüm parti ve adaylara eşit yaklaşıyoruz. Bizleri dernek olarak siyasetin içine çekmeyin! Yeter!...
Siyaset; maalesef artık yapılmıyor. Ülkemizde siyasetçi diyebileceğim insanlar bile oldukça sınırlı! Birçok insan siyasetin içinde ve önemli bir mevkide yer alabilmek için gözünü kırpmadan toplumun güveni ile oynuyor ve maalesef sırf bu yüzden kaybediyor.
 
Halkı etkilemek için öncelikle tabi ki halkın desteklerine, ihtiyaçlarına bakmak lazım. Yani bizim halkımız özellikle uzun zamandır güvene hasret, dürüstlüğe hasret diye düşünüyorum. Sadece bizim toplum için değil, bütün toplumun siyasetçileri için geçerli. Öncelikle insanların güvenlerini kazanmaya yönelik çalışmalar yapmalılar. Ancak genel tabloya baktığımızda seçim arefesi bile siyasetin içerisinde yer almak isteyen adaylar derneklere bile saldırmış durumdalar. Ancak gittikleri yol yanlış yol! İş bu noktaya gelmeden önce yıllardır insanlar için bir şeyler yapmış olsalar kendilerinden önce halk onları istediği yere taşır zaten. İşin aslı güvendir!
Bir siyasetçi; yaptığı işi büyük bir tutkuyla yapmalıdır. Sadece kendilerine bir prestij kazandıran bir unsur olarak bakmamalılar. Adayların, toplumun yararını düşünerek hareket etmesi gerekmektedir.
Gerçekten toplumun genelinin yararını düşünerek hareket etmeliler. Büyük bir sorumluluk duygusuyla işlerinin peşinden gitmeliler. Zaten yaptığı işi ciddiye aldığında, severek yaptığı için de burada halkın isteklerine de daha yakın daha kolay şekilde cevap verebilirler. Çünkü bizim halkımız da gerçekten ciddiye alınmak istiyor. Yani sadece yüzeysel sorunları değil, boş vaatlerle, sözlerle geçiştirmek değil, derinlemesine inceleyerek, insanlarımızı ve sorunlarını ciddiye aldıklarını ve bunlara çözüm noktaları üretmek noktasında kendi becerilerini de geliştirdiklerini, adil olduklarını, dürüst olduklarını da ortaya koymalılar. Bu süreçte işlerini daha çok hakkıyla yapacaklarına inanıyorum.
Malatyadaki genel aday tablolarına baktığımda ise birçoğunda bir sürü eksiklikler görüyorum. Örneğin iki lafı bir araya getiremeyen giyinmeyi bilmeyen, danışmanları olmayan kişiler. Ülke çapında söz sahibi olmak için aday olma yolunda ilerleyen her bireyin mutlaka bir danışmanı olmalıdır. Danışmanlar, kılık kıyafetinize, konuşmanıza, oturmanıza kalkmanıza, yemek yemenize, para harcamanıza, katılacağınız toplantılara, fikirlerinize, kullanacağınız oya, edeceğiniz küfre, aile ilişkilerinize, medya ilişkilerinize, kısacası bütün hayatınıza karışırlar. Velhasıl, gerçek danışmanlar, siyasetçiyi siyasetçi yaparlar. Nasıl yarım doktor candan, yarım imam dinden ederse yarım danışman da, siyasetçiyi geleceğinden eder. O nedenle tüm adaylarımıza en kısa sürede gerçek bir danışman bulmalarını tavsiye ediyorum.
Sonunda dananın kuyruğu koptu ve 7 Haziran Milletvekilliği seçimlerinde aday olacak isimler, aday oldukları partileri tarafından açıklandı.
Şimdi bu adaylardan beş yüz ellisi TBMM’ne girecek ve kendilerini Meclis’e gönderenlere vekâlet edecekler. Ülkemizi yönetecekler. İktidarıyla, muhalefetiyle hizmet yarışına girecekler.
Siyaset zor bir iştir. Riskli, sıkıntılı, sancılı bir alandır. Ehliyet ister, liyakat ister. İnşallah seçilecek olanlar, emaneti ve sorumluluğu üstlenmeye talip olanlar, ehliyetli ve liyakatli olurlar.
Siyasi Partiler, bütün aday adaylarına moral vermek, ümit vermek için mavi boncuk dağıtmak zorunda kalabilirler. “İnşallah sen adaysın” demiş olabilirler. Sonuçta aday sayısı bellidir. Herkesin aday olamayacağı bellidir. Adaylarında şuan derneklere saldırıp “inşallah beni seçerseniz ben de size elimden gelen desteği vereceğim” demesi gibi sahte bir söz veriştir.
Siyasî Partiler, aday belirlerken hangi ölçütlere uydular, önseçim ya da temayül yoklamalarını nasıl değerlendirdiler, adayları hangi özelliklerine göre belirlediler bilmiyorum?  Ama listeler belli oldu, meraklar giderildi ve adaylar meydana indi, bazıları da nadasa alındı ve küstürüldü… Hatta yaptıkları harcamaların ardından seçilemedikleri için küplere bindiler. Hatta Malatya’nın orta yerinde övdükleri, yağ çektikleri liderlerine sövmeye, hakaret etmeye,  partili arkadaşlarına “şerefsizler” diyerek yermeye, gerçek niyetlerini ve yüzlerini gösterip, fitne kazanlarını kaynatmaya, ortalığı germeye başladılar. İşte kendilerinden siyasetçi olmayacağını gösterdiler. İyi ki de seçilmediler. Çünkü siyaset zor iştir. Kimse size zorla para harcatmaz. Bu işi istersiniz, gönülden çalışırsınız ve ilk adaylığınız red edildiğinde pes etmeyip sabırlı olup bir sonraki seçime kadar halk için bir şeyler yaparak sabırla beklersiniz. Ama istedikleri sadece bir kimlik olduğu için köpürmeleri ve bu şekilde tepki göstermeleri gayet normal!
O nedenle siyasetin içine girmek istiyorsanız bu işi gönülden yapmanız ve siyaseti derneklere ya da başka kurumlara bulaşmadan hakkınız ile kazanmanızdır.
HERKES SİYASETÇİ HERKES GAZETECİ HERKES BAŞKAN OLAMAZ!
Derneklerin siyasete alet edilmesi konusundan dem vurmuş iken buradan bazı kendini bilmezlere de  önemli birkaç kelam etmek isterim.
Zamanında bana bağlı bulunduğum MASTÖB üzerinden siyaset yapmamam gerektiğini söyleyen kişiler şimdi neler yapıyor bir düşünmek lazım. Ya da şövanist olduğumu dile getirenlerin önce bu kelimenin anlamını ve sonrasında ise kendi ircaa ettikleri mesleği bir gözden geçirmelerini dilerim.
Her nedense bu ülkede herkes bir anda her şey olabiliyor. Çok kolay bir şekilde iki kalem tutmayla gazeteci oluyorlar çok kolay bir şekilde herhangi bir kurumda başkan oluyorlar ya da yazar oluyorlar… Şaşılası bir durum gerçekten! Bir konuda bir kişiye bir cümle sarf etmeden önce dillendirdiğimiz kelimelerin anlamlarını bilmeniz gerekir. Çok bilen değil doğru bilen insanlar bir yerlere gelir diğerleri ise yaprak gibi rüzgarın savurduğu yerde biter. Birine eleştiride bulunmak istiyorsanız öncelikle o kişi hakkında fikir sahibi olmanız sonrasında ise eleştiri yapmayı bilmeniz gerekir. Karşımdaki insanları ilkokul talebesi yerine koyuyor ve diyorum ki”eleştiri üç aşamalıdır. Önce iyi bir cümle ile başlar sonrasında olumsuzları sıralar son olarak ta olumlu bir cümle ile kapanışı yaparsın. Bunu bilmeden eleştiri yapmayın lütfen çünkü oldukça komik oluyorsunuz!
Ayrıca birilerinin yardakçılığını yapmaktan vazgeçin ve kendiniz olun. Gerçekten kendi hırslarınız ve kazançlarınız doğrultusunda değil; inançlarınız doğrultusunda hareket edin! Aksi halde toplumun gözünde bir sinek kadar değeriniz kalmaz!
Osmanlı bu topraklarda yaşayan, hepimizin atasıdır. Günahı da sevabı da bizlere mirastır. Olayın doğrularını görmek zorundayız. 90 yıllık Cumhuriyet çok büyük devrimdir. Osmanlı’yı okuyunca Mustafa Kemal’e, olan hayranlığım artıyor. Dilerim başkalarının söylemleri üzerinden nemalanmaya ve gündeme gelmeye çalışan arkadaşlar biraz olsun Osmanlının tarihteki yerini yaptıklarını ve önemini biraz olsun araştırır, okur ve bakış açısını genişleterek vizyon sahibi olur. Osmanlı her şey demek değildir ama Osmanlı köklü bir başlangıçtır. Dilerim siyasetin içine girmeye ya da ucundan tutmaya çalışan arkadaşlar biraz tarihin arka odalarında gezinirler ve bilgilerini tazelerler. Bu arada bilirler mi bilmem ama Osmanlı çağın gereklerine uyamadığı için batmıştır. Bunun sebebi eğitimin dini olmasıdır. 15-16 yüzyıllarda tüm toplumlarda eğitim dini idi. Avrupa 17 yüzyılda bilim eğitimine başladı. Osmanlı ilimde kaldı. Eğitim konusunu çözemedi.  Bari sizler onların eksikliklerinden ve artılarından feyz alıp nasiplenin bir ders çıkarın ki bundan sonraki söylemleriniz elle tutulur olsun!
Bu zamana kadar çok taşlayan oldu ama cevap vermeye tenezzül etmedim. Çünkü “bir lafa baktım bir de lafı edene”… O nedenle sessizliğim en büyük cevabım olmuştur tabi anlayana!...
Ama anlayamayan arkadaşlar ise “ben Hulusi Bey’e güzel bir cevap verdim diyerek böbürlenmeye başlamış… Yazık! Sadece tebessüm ile es geçiyorum onları ve diyorum ki;  “pankreas güreşçilerini”  izler gibi izliyorum sizleri…
Bu noktada sözümü Murathan Munga’nın bir sözü ile noktalamak istiyorum!
Ne olursanız olun, sahici olmak en zorudur en başta...
İnsanın kendisi olması zordur...
Hiçbir tribüne oynamadan “biri” olmak...
Zamana uyarak değil, zamana yaslanarak “insan” olmak...
Kana ve karanlığa bulaşmadan politikacı olmak...
 
DERNEKLERİMİZDE HERŞEY ŞEFFAF OLMALI!
Dernekler, vakıflar ve cemaatler bir üçgen gibidir. Hem birbirine bağımlı hem de bağımsızdır. Ancak bu üçgenin sırrını çalışmalarını doğru düzgün kimse net olarak bilemez!Bu durum çoğu zaman sıkıntı yaratmaktadır. Ancak biz Malatya’lıların derneklerinde bu durum söz konusu değildir ve istenildiğinde şeffaf olabilmektedir.
Üçgenin sırrını kimse bilemez!
Kurulan dernek, vakıf ve cemaatlerin yapısı bir üçgen gibidir. Üçgenin üç bölümü vardır.
Alt büyük bölüm dernek, vakıf ve cemaatler yer alır ve yukarılarda ne olup bittiği ile ilgilenmeyen, belirleyici gücü olmayan büyük yığınlardan oluşur.
Orta bölüm bir ölçüde cemaat, dernek ve vakıflarda esas amaçların yerine getirilmesinde bir miktar güçleri vardır. Ancak yine de belirleyici işlevleri yoktur.
Üçgenin üst ucu dar kadro ve esas unsurlardan oluşur. Amaçlar, stratejiler, tüm ilişkiler bu bölüm tarafından gerçekleştirilir. Özellikle cemaatler ile özel amaçları olan dernek ve vakıflarda üst bölüm gizemlibölümdür.
Haksız kazanç amacıyla kaynak yaratmak üzere kurulan vakıf, dernek ve cemaatlerin önüne geçmenin en etkili yolu “nerden buldun” diyerek kaynağın sorgulanmasıdır ki bizim memleketteki derneklerin bu konuda hiçbir zaman sıkıntıları olmamıştır.
Dernekler arası ve derneklerin kendi iç işleyişlerindeki çelişkilerle, zaman kaybı yaratıldığı düşüncesindeyim.
Oysa, bizler demokratik işleyişe inanmış insanlar ve toplum olarak, eleştiri ve özeleştiriye açık insanlar olmalıyız. Dernek yönetimlerimiz de bu bağlamda; “Ben böyle istiyorum, olacak!” gibi dayatmacı ve dışa kapalı bir çalışma içine girmemelidirler. Çalışmalarımızda şeffaf olduğumuz ölçütte meşruluğumuz ve haklılığımız takdir görür.
Dernek ve kulüplerimizde görev alan insanlar, kendi istemleriyle göreve talip oluyorlar ve bu insanlar özveri yapmak zorundadırlar. ‘Benim istediklerim ve çıkarlarım gerçekleşsin ama işin yükünü kim çekerse çeksin!’ anlayışı, hem kendimizi hem de dernekler ve kulüplerimizi yıpratır.
Bence yapılan çalışmaların derneklerimizin tüzükleri doğrultusunda resmi bir prosedüre dayandırılması, bir çok dedikoduyu önleyecektir. Ve yinelemek istiyorum; şeffaflık tüm kurumsal ve örgütsel yapıların temel prensibi olmalıdır. Kaçamak söylem ve yaklaşımlar; ‘saman altından su yürütme’ anlayışları, kişileri ve örgütsel yapılarının güvenirliliğini şüpheye düşürür, işleyişlerini tıkar veya ağır aksak yürümesine neden olur.
Tüm bu olumsuz ve çıkarsal yaklaşımlar, derneklerimizin konumunu zedelemektedir. Ve yapılan güzellikleri, yaratılan toplumsal değerleri dikkate almadan yapılan her olumsuz söylem veya davranış, her ne düşünceye sığınarak yapılırsa yapılsın derneklerimiz açısından üzücüdür.
DERNEKLERİMİZİN MAĞDUR EDİLDİĞİ NOKTALAR!
Derneklerin ise kendi çaplarında mağdur oldukları pek çok konu bulunmaktadır. Toplum için kendi bulunduğu coğrafya için tamamiyle yardım amaçlı kurulmuş olan derneklerin pek çok konuda sıkışıyor olması hoş bir tablo değil. Özellikle bazı sorunlar  var ki bunlar bir an önce giderilmelidir.
-Derneklerin %9’u son bir yıl içinde Dernekler Dairesi Başkanlığından (DDB) ve/veya il dernekler müdürlüklerinden kaynaklanan keyfi, işlerini zorlaştıran veya kanuna aykırı olduğuna inandığı bir müdahale gördüğünü belirtmiştir.
- 2004’te yapılan yasal değişikliklerden sonra Dernekler Dairesi Başkanlığı ve il dernekler müdürlüklerinin yeteri kadar sivilleştiğine inandığı belirten derneklerin oranı sadece %41 olmuştur.
- Derneklerin bağış ve aidat dışındaki gelirlerinden, ticaret şirketlerinde olduğu gibi %20 oranında vergi alınmaktadır. Derneklerin ticari şirketlerle aynı vergi oranına tabi tutulması sivil toplumu koruma yaklaşımının uzağındadır.
- Derneklerin kamuya yararlı olan ve olmayan dernek biçiminde ayrılması ve kamuya yararlı dernek statüsünün tamamen yürütmenin eliyle yapılıyor olması ve objektif kriterlerin belirlenmemiş olması, tarafsız ve demokratik devlet ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
- Birçok Avrupa ülkesinde dernek kurmak için iki (2) kişi yeterli olurken ülkemizde kanunen en az yedi kişi olmak gereklidir. Ancak uygulamada Yönetim ve Denetim Kurulu ve yedeklerinin oluşturulması zorunluluğu nedeniyle bu sayı asgari on altı (16)’ya çıkmaktadır.
- Yardım Toplama Kanunu derneklerin gelir elde etmelerinin önünde önemli bir sorun yaratmaktadır. Derneklerin web sitelerine hesap numaralarını koyması dahi izne tabiidir.
- Yurtdışından bağış alma konusunda kanuna aykırı olarak uygulamada birçok sorun yaşanmaktadır.
Bizler bu yardım kuruluşlarının yani derneklerin varlıklarını devam ettirme yolunda özellikle ikincil mevzuattan kaynaklanan sorunları ortadan kaldırmak için elimizden geleni yapmalıyız.
Bilindiği üzere demokratik hareketlerin üstlendiği temel ve en önemli görev; eşit vatandaşlık, özgür düşünce ve bireyin hak ve özgülüklerinin güvence altına alınmasıdır. Bu bağlamda bireylerin özgür iradeleriyle bir amaç etrafında örgütlenmesi bir özgürlüktür. Örgütlenme özgürlüğü bir anlamda bireysel özgürlükten kolektif özgürlüğe geçiş ile demokrasinin güçlendirilmesidir. Böyle bir ortamda sivil toplum örgütleri ise katılımcı demokrasinin ara yüzünü oluşturmaktadır.
Bu nedenle gelişmiş ve kalkınmış ülkelerde demokrasinin boyutundan bahsedilirken ölçüt olarak o ülkedeki örgütlenme özgürlüğü ve örgütlü topluma bakılmaktadır. Öte yandan örgütlenmenin temel parametrelerinden olan çoğulculuk ve katılımcılıktan bahsedilmeyen bir toplumda demokrasiden söz edilmesi ise mümkün değildir.
Bu anlamda geliştirilen her formalite, koşul, yasak ve ceza; izlenen meşru talep ve demokratik yöntemlerle çelişmemeli, gerek uluslararası belgelerde gerek anayasamızda çerçevesi çizilmiş olan örgütlenme özgürlüğünün gerçek ve bağımsız bir sivil toplumun varlığının dayandığı, bunun gerçekleşmesine olanak sağlayan temel bir hak olduğu her kesim tarafından kabul edilmelidir.
 
 
 
GELENEK VE GÖRENEKLERİMİZ DERNEKLER TARAFINDANDA YAŞATILMALIDIR!
Bilindiği gibi toplumların ayakta kalmasında kültürlerin yeri ve önemi büyüktür. Kültürleri oluşturan önemli unsurların başında ise gelenek ve görenekler gelmektedir.
Toplumlar gelenek ve göreneklerini yaşatabildikleri, tek yürek, tek yumruk olabildikleri zaman benliklerini korurlar. Hele hele bizler gibi dernekler için bu değerler daha bir önem taşımaktadır. Onun için atalarımızdan yüzlerce yıl öncelerden emanet aldığımız gelenek ve göreneklerimizi, kültürümüzü yaşatmaya ve yine gelecek kuşaklara aynen, yabancılaştırmadan aktarmaya mecburuz. Aksi takdirde tarih sayfalarından silinmeye mahkum oluruz. Bu konu için kesinlikle en aciliyetinden dernekler olarak büyük çapta çalışmalara imza atmamız gerektiği düşüncesindeyim

Bakmadan Geçme