107. Duruşma Sona Erdi
Zirve Yayınevi'nde biri Alman uyruklu 3 kişinin boğazlarının kesilerek öldürülmesine ilişkin davanın 107. duruşmasının öğleden sonraki bölümünde mahkeme heyeti eylem sanıklarından olan ve tutuksuz yargılanan Abuzer Yıldırım'ın...
Zirve Yayınevi’nde biri Alman uyruklu 3 kişinin boğazlarının kesilerek öldürülmesine ilişkin davanın 107. duruşmasının öğleden sonraki bölümünde mahkeme heyeti eylem sanıklarından olan ve tutuksuz yargılanan Abuzer Yıldırım’ın ve Salih Gürler’in esas hakkındaki savunmalarını dinledi.
Duruşmanın öğleden sonraki kısmında ilk olarak Abuzer Yıldırım esas hakkındaki savunmasını yaptı. Yıldırım, Emre Günaydın ile 2005 yılında dershanede tanıştıklarını ve 2006 yılında yine aynı dershaneye gittiklerini belirterek, “Emre ile ara ara görüşüyorduk. Bir gün çay ocağında otururken, misyonerlikle ilgili şeyler söylemeye başladı. O zaman misyonerlik kelimesini duydum. Misyonerliğin yerini bulduğunu ve başında da Necati isimli birinin olduğunu anlattı. O sıralarda ben bir kırathanede çalışıyordum, bana ‘Pazartesi günü Zirve Yayınevi’ne gideceğiz sende geleceksin’ dedi. Ben gelmeyeceğimi söyleyince ‘Aileni biliyorlar, ailenin güvenliği için geleceksin’ dedi. Emre’nin bu sözlerinden dolayı gittim. Emre bana 50 TL bulmama söyledi, parayı getirmeyince neden diye sordu. Paramın olmadığını söyledim, bunun üzerine benim cep telefonumu aldı ve 25 TL’ye sattı. Olayın olduğu gün Ağbaba İş Merkezi karşından bir yerde kahvaltı yaptık, daha sonra yayınevine gittik, daha açılmamıştı. Ardından Emre’nin babasının spor salonuna gittik. Emre bize namaz kılmamızı söyledi, bizde abdest alıp namaz kıldık. Ben o dönemde namaz kılan biri değildim. Ama Emre’nin tavırlarından dolayı dediğini yaptım. Olayın olduğu gün ablamın nikahı vardı ve ben o dönem nişanlıydım. Akıl tutulmaması yaşıyordum, beni ve ailemi öldürüp, bir yere gömeceklerini düşünüyordum. Orada birinin öldürüleceğini bilemezdim, yaşadıklarımdan dolayı bir sene depresyon ilaçları kullandım. En güzel yıllarımı cezaevine geçirdim” dedi.
“YANMAMIZA İZİN VERMEYİN”
Emre Günaydın’ın tehditlerinden dolayı her dediğini yaptığını iddia eden Yıldırım, “Daha sonra yayınevine gittik, Uğur bize Hıristiyanlığı övdü, Müslümanlığın olmadığını, peygamberimizin ise sahtekar olduğunu söyledi. Emre bunun üzerine sen kimsin diye bağırdı ve Alman şahsın boynuna bıçağı dayadı. Emre bize o an gidin araştırın dedi, ancak neyi araştırdığımızı bilmiyordum. Emre, ‘Bunlar bizim çocuklarımızı öldüreceklermiş’ dedi. İçeri girdiğimde her yer kandı. Diğer sanıklarında anlattığı gibi ben o anda lavabodaydım, zaten cinayeti işlediğime dair bir bulgu ve ifade de yok. O ortamın dehşetinden dolayı oyun CD’lerini bile aldım, CD’leri çantaya koydum ve ‘Hadi gidelim aldım’ dedim. Emre’de ‘ Ölmek mi istiyorsunuz? Siz gideceksiniz ama başka bir yere’ diye cevap verdi. Uğur’a ‘seni öldürmeyeceğim’ dedi, bunun üzerine Uğur küfür etti ve ‘Mesih’ diye bağırdı. Emre o an Uğur’u bıçakladı. Kapı çaldı, gidip mercekten baktım ve polislerin geldiği söyledim, Emre ise ‘Daha işim bitmedi’ dedi. Bunun üzerine korkudan reklam tabelasına tutunarak aşağı kata indim ve o anda Emre’nin yere düştüğünü gördüm. Cinayetten önce Emre öldürmekle alakalı hiçbir şey demedi. O sırada dinimize ve peygamberimize çok küfür edildi. ‘PKK ile gereken zaten dağda yapılıyor’ dediler. Biz orada 1 buçuk saat kaldık, cinayet amaçlı gitseydik neden o kadar süre kalalım ve neden kuru sıkı tabancalarla gidelim? Ben Emre’nin şahsından değil onun arkasındaki güçten ve o fare deliğinden kafalarını çıkaramayanlardan korkuyordum. Bunca zamana kadar ifadelerimize kimse kulak vermedi, lütfen siz verin ve yanmamıza izin vermeyin, kurtarın bizi. O gün ablamın ve ailemin en mutlu günüydü, o günkü üzerimdeki pantolon ise nikahta giyeceğim pantolondu. Bu bile önemli bir detaydır. Aileme zarar gelecek korkusuyla gittim ve CD’leri alınca kurutulacağımızı düşündüm. Elime kimsenin kanı bulaşmadı, ben kirlenmedim. Neden bana ve aileme bunu yaptılar?” diye konuştu.
“ADLİ TIP KURUMU’NDAN GELEN RAPORLARA GÜVENMİYORUM”
Heyet daha sonra tutuksuz sanık Salih Gürler’i dinledi. Gürler, Emre Günaydın’ın evinin şehir merkezinde olmasına rağmen yurda geldiği ve yurtta da ders çalışmadığını iddia etti. Gürler, “Emre daha sonra misyonerlikle ilgili şeyler anlatmaya başladı ve bana ‘Bu işi bilen bu işten çıkamaz, kafasına sıkarım. Ailesi ve kendisi ölür’ diyordu. Beni defalarca tehdit etti. Yanında olduğumuz zaman hem kendimizin hem ailemizin kurtulacağını söylerdi. Emre sürekli emniyet müdürleriyle görüştüğünü ve arasının çok iyi olduğunu anlatırdı. Araba kiralayıp Orduzu’ya gittik, orada kuru sıkı ile ateş ettik. Dönerken Battalgazi Kavşağı’nda polis bizi durdurdu, arabayı da Emre kullanıyordu ve Emre’nin ehliyeti yoktu. Emre suçu üstlendi, biz dışarı çıktık. Daha sonra Emre geldi ve hallettiğini, para cezasına çevrildiğini söyledi. Sürekli misyonerlikle ilgili konuşuyordu, ancak hiçbir zaman birini öldüreceğini şahsıma anlatmadı. Olayın olduğu gün, yayınevinde kimse olmayınca Emre’nin babasının spor salonuna gittik. Emre bize nescafe verdi ve bize namaz kılmamızı söyledi. Hepimiz namaz kılmak için abdest aldık. O sırada herkes küçük kağıtlara bir şeyler yazıyordu sorunca bana sende yaz dedi. Emre’de ‘Eğer orada başımıza bir şey gelirse ailemize hatıra kalsın’ diye cevap verdi. Yayınevine giderken hepimizin aynı anda lavabo ihtiyacı geldi, ben o an nescafeden şüphelendim. Ancak Adli Tıp Kurumu’ndan gelen raporlarımız temiz çıktı, gerçi ben bu raporlara güvenmiyorum. Şu dönemde bütün kurumlarda paralel denen yapı söz konusu, belki sonuçları değiştirdiler. Yayınevine gittik, bir süre oturduk, daha sonra Necati geldi ve Emre ile sohbet etti. Emre Hıristiyanlığı sordu, Necati de Müslümanlığın olmadığını ve peygamberimizin sahtekar olduğunu söyledi, daha sonra ‘Zaten dağdaki kardeşlerimiz gereğini yapıyor’ dedi. Emre de onlara yanlış yaptıklarını ve amaçlarının ülkeyi bölmek olduğunu söyledi. Emre daha sonra Alman’ın üzerine saldırdı. Şahıslar bağlandıktan sonra arama yapıldı ama ne aradığımızı bilmiyorduk. Arama bittikten sonra ‘İşimiz bitti, gidelim’ dedim ancak Emre, ‘Bunlar beni iyi tanır, beni öldürürler’ dedi. Cinayet olayını bilmeden aileme ve bana zarar vereceklerini düşünerek oraya gittim. Emre sıkıştığı her yerde beyin kanaması geçirdiğini ve hatırlamadığını söylüyor. Ancak başkasına ait olan her şeyi hatırlıyor sadece kendiyle alakalı durumları hatırlamıyor. Üniversite sınavında başarılı olmak için Malatya’ya geldim ve bunlar başıma geldi. Oraya giderken cinayet işleneceğine dair bir şey bilmiyordum ve Emre’nin tehditlerinden dolayı gittim” ifadelerini kullandı.
Duruşmaya 15 dakika ara veren mahkeme heyeti daha sonra ara kararlarını açıkladı. Heyet, kamu görevlileri için ilgili kurumlara dilekçe yazılmasına, Varol Bülent Aral’ın tutukluluk halinin devamına ve bir sonraki celsede hazır bulundurulmamasına, bir sonraki duruşmasının da 21 Ekim 2015 tarihine ertelenmesine karar verdi.